CAN ATAKLI

 

 

MERAK EDİYORUZ… CAN ATAKLI KENDİNİ NASIL ANLATIR?
 
Öncelikle gazeteci. Heyecanlı, coşkulu. Doğru bildiğini söyleyen ama bu yüzden başı pek çok kez derde giren, işsiz kalan biri. Heyecanlı ve yüksek sesle konuşmasına ve sıklıkla çok çabuk öfkelenen buna rağmen çok çabuk sakinleşen, sonra yaptığına üzülen, dertlenen, karşı tarafın gönlünü alabilmek için içi içini kemiren bir adam. İlkeleri uğruna kendi aile fertlerini bile kızdıran, ilkelerini savunurken önyargılı başkaları tarafından alaya alınan ya da saldırıya uğrayan bir yazı adamı.
 
 
 
ANNE VE BABANIZIN İŞLERİ DOLAYISIYLA SÜREKLİ FARKLI ŞEHİRLERDE  YAŞANAN ÇOCUKLUĞUNUZ NASIL GEÇTİ?
İlk çocukluğumu elbette çok iyi hatırlamıyorum. Örneğin doğduğum Diyarbakır’dan henüz 40 günlükken ayrılmışım. Diyarbakır’ı 45 yıl sonra gördüm. Susurluk’u hiç hatırlamıyorum, Uşak hayal meyal, Erzincan’dan ise anı kırıntıları var. Örneğin oturduğumuz lojmanın önündeki şemsiye biçimindeki dut ağacı, öğle saatlerinde anne babamdan saklandığım balkon altı, kurban bayramı için bir hafta önceden alınan kahverengi koyuna çok bağlanmam ve kesilmesi üzerine günlerce ağlamam.
İlk okulu okuduğum Balıkesir’le ilgili elbette güzel anılarım var. Genelde ikisi de memur ana babanın çocuğu olunca 1960’lı yıllarda yokluk ve sıkıntı geçirmeden çocukluk yaşadım. O yıllar toplum içinde de fazla farklılık yoktu. Şehrin en fakir ailesinin çocuğu ile en zengin ailesinin çocuğu aynı sınıfta yan yana otururdu. Hepimiz arkadaştık, fakir zengin ayırımını bile anlamazdık.
İlkokuldan sonra ise uzun yıllar yatılı okudum.
 
 
 
 
ORTAOKULDA BİLGİ YARIŞMASINDA TÜRKİYE GENELİNDE İLK ONDA YER           ALMIŞSINIZ. ADAM OLACAK ÇOCUK O ZAMANDAN BELLİ OLMUŞ DİYEBİLİR       MİYİZ?:)
Yooook, çok iddialı olur. Önce adam oldum mu, buna ben karar veremem. Mesleğimde çok çalıştım, ilerledim, önemli görevler de aldım. Şimdi gazeteciliğimi yazarlık yaparak ve televizyonlarda tartışma programlarına katılarak sürdürüyorum. Başarısız bir meslek hayatı geçirmedim. Diğer açılardan da zaman zaman sıkıntılı olan ama toplamda iyi bir hayat sürdüğümü düşünüyorum.
 
 
 

 

 

 

 

AŞK ADAMI MISINIZ?
Bilemiyorum. Ancak bildiğim şu ki duygularımı söylemekten çok yaşayarak göstermeye çalışıyorum. Bunun da her zaman olumlu sonuç vermediğini söylemeliyim. Kadınlar ne kadar duygusal, içten, romantik olursanız olun bunun davranışlarla değil sözlerle gösterilmesini tercih ediyorlar galiba. Bütün bunlara rağmen aşkı yaşadığımı ve bu açıdan çoğu zaman mutlu olduğumu söyleyebilirim.
 
 
AİLENİZLE KALİTELİ VE YETERLİ ZAMAN GEÇİREBİLİYOR MUSUNUZ?
57 yaşında ilk kez baba oldum. Bu nedenle ailemle yeterli olmasa bile kaliteli zaman geçirmeye çalışıyorum. Her gün yarım gazete sayfasından fazla yazı yazmak, hafta içi her gün bir saatlik canlı yayında tartışmak, bunlar için hazırlanmak ve trafik çilesi de çekmek yeterli zaman ayırmamı kısıtlıyor. Ancak kızım ve eşimle birlikte olabildiğim her anı iyi değerlendirmeye çalışıyorum.
 
 
“CANIN SAĞOLSUN TÜRKİYEM” TEK KİŞİLİK GÖSTERİSİNDEN VE OLUŞUM   SÜRECİNDEN BAHSEDER MİSİNİZ?
Bundan üç yıl önce Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde bir konferans izlemeye gitmiştim. Ancak konuk konuşmacı Birgül Ayman Güler’in uçağı rötar yaptığı için hayli gecikeceği anlaşıldı. Salon tıka basa doluydu, Maltepe Belediyesi’nden bir yetkili “Birgül Hanım gelene kadar konuşma yapar mısınız, buradaki kalabalık sizi dinlemekten çok hoşnut olur” dedi.
Çaresiz sahneye çıktım, sözlerime “Birgül Hanım gelinceye kadar üvertür sanatçılık yapacağım” dedim. Daha sonraki konuşmamı da esprilerle süsledim.
Konuşmam bittikten sonra Birgül hanım geldi. Kendi konuşmasını yaptı. Toplantının sonunda dağılırken adının Özcan Alpar olduğunu sonradan öğrendiğim bir kişi yanıma gelerek “Sizde müthiş bir sahne hâkimiyeti var. 25 dakika hiç hazırlıksız ve bir yerden okumadan konuştunuz. Ama önemli olan konuşmanızı çok esprili yaptığınız gibi vücut diliniz de sahneye çok uygun” dedi.
Sonra da “sizin müthiş bir gazetecilik deneyiminiz, yaşadığınız pek çok olay var bunları toplayıp tek kişilik bir oyun yapabilirsiniz” diye ekledi.
Önce güldüm, Alpar “Şaka yapmıyorum, ne olur bunu değerlendirelim” dedikten sonra Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nin sanat yönetmeni olduğunu, tiyatro yönetmenliği v e oyunculuğunu da sürdürdüğünü belirtti.
Böylelikle yaşadıklarımdan bir tek kişilik gösteri yapma fikri doğmuş oldu.
 
 
 

 

 

OYUNCULUK SERÜVENİ NASIL BAŞLADI?
  
Özcan Alpar’ın yönlendirmesi ile kafamda bir şeyler oluştu. Ancak bir türlü başlayamıyordum. Sonra bir gece uykum kaçtı. Televizyon izlerken aklıma oyun geldi. Elime kâğıt alıp yıllar içinde neler yaşadım, hangi olaylara tanık oldum notlar aldım. Sonra bunları nasıl esprilerle süslerim diye düşündüm.
Ertesi gün oturup yazmaya başladım. Bir çırpıda 60 sayfa yazmışım. Özcan Alpar’a elektronik posta ile gönderdim. Alpar iki gün sonra aradı, “bunu sizin ağzınızdan dinlemek isterim okuyunca farklı değerlendirmiş olabilirim” dedi.
Ardından Özcan Alpar’ın Türkan Saylan Kültür Merkezi’ndeki ofisine gittim. Bana yazdıklarımı yüksek sesle okuttu.
Ertesi gün “Çoğu zaten aklınızdadır, şimdi kâğıda bakmadan ve ayakta anlatın” dedi.
Bu çalışmayı günlerce yaptık. Derken sahneye çıktık. Işıklar altında ve hareketli biçimde provalar yapmaya başladım.
Aslına bakarsanız hiçbir prova bir diğeri ile aynı olmuyordu. Çünkü konuştukça sürekli yeni sözler espriler ekliyordum. Sonunda her durumda kullanacağım 25 kadar espriyi not aldım gerisi doğaçlama oldu.
Nihayet seyircili sahne günü geldi. İlk gösteriyi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde yaptık. Salon tam doluydu. Ben çok keyif aldım. 2 saati aşan bir performans oldu. Ama gözlediğim kadarıyla tek seyirci bile arada ya da oyun sırasında kalkıp gitmedi. Bence önemli olan buydu.
Ardından Ataşehir, Kartal, Bakırköy, Büyükçekmece, Buca’da oyunu sergiledim. Üç kez de Almanya’da sahneye çıktım.
Ama bir sorun vardı. Bu oyunu gişe açıp oynamak çok zor.
Şu an itibarıyla oyunu sergilemekten vazgeçmedim belki ama üzerinde de durmuyorum. Herşeye rağmen benim için çok önemli ve keyifli bir deneyim oldu. Şimdi oyunu görmüş olanlar “Niye tekrarlamıyorsun, yine geliriz” diyorlar ama ne çare.
 
 
KIRMIZI KOLTUK BİR DÖNEME DAMGASINI VURMUŞTU. TEKRAR BÖYLE BİR PROJEYLE GÖREBİLECEK MİYİZ SİZİ?
   
 
Kırmızı Koltuk Star televizyonunda Ahmet Altan Neşe Düzel ikilisinin başlattığı bir programdı. İlk yıllarında çok ilgi çekmişti. Çünkü her siyasi görüşten isim koltuğa oturuyor ve en sert sorulara cevap vermek zorunda kalıyordu.
Benim Star’da olduğum 2003 yılında Özlem Gürses’le bu programı sunmaya başladık. Özlem Hanım daha sonra doğum yapınca programa tek başıma devam ettim. O dönemin bütün siyasi isimleri o programa katıldı.
Bugün böyle bir program yapmayı çok isterim. Ancak gördüğüm kadarıyla bu mümkün değil.
 
 
 

 

 

NELER KAFANIZI BOZUYOR?
 
 
 
O kadar çok şey var ki kafamı bozan. Zaten bu nedenle köşemdeki bölümlerden biri “Kafamı bozan şeyler” başlığını taşıyor.
Trafikteki enayiliklerden, kötü servis yapan lokantalara, içeriksiz siyasetten, din istismarına, dik duramamaktan sürekli yalan söylemeye her şeye kafam bozuluyor.
 
 
 
GELECEĞE UMUTLU BAKABİLİYOR MUSUNUZ?
 
Her şeye rağmen evet. Çünkü bütün olumsuzluklara rağmen Türk halkının sağduyusuna inanıyorum. Ayrıca tarihimize baktığımızda, gerici, ilkel, düşük seviyeli zihniyetlerin belli dönemlerde egemen olduklarını ancak her seferinde bilgi ve bilimin, aydınlanmanın, nitelikli olmanın ağır bastığını görüyoruz.
Türkiye şu anda bir ara dönem yaşıyor.
Bu açıdan bakınca geleceğimizin çok kötü olmayacağını, bilime, tekniğe, sanata, edebiyata güvenen, soran, sorgulayan, eleştiren, gerektiğinde isyan eden insanlarımızın sayısı, dini baskılar altında kalmış, az eğitimli ve kültürlü, bilim ve sanatla ilgisiz gözüken kitleler karşısında az gibi görünebilir, buna karşı nitelik üstünlüğü Türkiye’yi gideceği bir uçurumdan her zamanki gibi çeker alır.
 
 
 
BU KELİMELER SİZE NE HATIRLATIYOR? (TEK KELİME İLE CEVAP VERİNİZ)
  
· MERAK     Olmalı
· ANALİZ    Yazı
· AŞK         Hayat
· EVLAT      Heyecan
· VEDA       Gözyaşı
· CESARET Korku
· SON         Burukluk
· DENİZ      Özlem
· ÖFKE        Zayıflık
· HATA        Eyvah
 
Geri